Siyah gözlüklü kadın kapatıldığı
kutunun açılması için bir haftadan daha uzun bir süre bütün ciddiyetiyle
bekledi, kendisinin buraya neden ve nasıl kapatıldığı hakkında en ufak bir
fikri yoktu. Ama içinde bulunduğu beyaz kutunun dışından gelen sesler ona
korkmasını gerektirecek bir izlenim uyandırmamıştı, insanlar hava durumu ve
politika hakkında konuşuyorlar, tuttukları futbol takımının izlemesi gereken
stratejik yolu anlatıyorlardı. Birkaç gün geçmiş ve cumartesi akşamına kadar
kimse gelmeyince unutulmuş olduğunu düşündü. Bu fikir onun içini ürpertiyordu.
Ancak biraz daha düşündükten sonra çok da korkmadığına karar verdi; dışarısı beyaz kutunun renklerle boyanmış ve
onu yanından geçen insanlara gülümsemek zorunda bırakan haliydi. Yürürken
bürokrasinin bataklığına saplanarak kirlenen paçalarındaki çamuru temizlemeye
çalışmak da cabasıydı. Yine de, onu buraya hapseden kişilerin hapsetmeden önce
onun iznini almamalarına darıldı.
Pazar günü kutudan çıkmaya çalıştı, kutunun
dört bir yanında insanlar geçiyor ancak kadına cevap vermiyorlardı. Sonunda
onun sesini duyan birkaç kişi, kutunun içindeki sese sahip olan bu kadını
selamladılar, fakat kadın onlara içinde bulunduğu bu durumu sorunca ona cevap
vermediler ve bir daha konuşmadan çekip gittiler. Ardından kadın tekrar kalktı
ve duvarları yumruklamaya başladı, ancak ses rahatsız edici bir şekilde çıkmış
olacak ki dışarıdan birkaç kişi kadının çıkardığı gürültüden rahatsız
olduklarını söylediler ve bunu yapmaması için rica ettiler. Kadın özür
dileyerek tekrar oturdu ve beyaz kutunun duvarlarını incelemeye devam etti.
Onuncu gün kadın tekrar kutudan çıkmaya
çalıştı, sinirlenmişti, öfkeyle kolunu ve bacağını duvarlara savurdu, attığı ne
tekme ne de yumruk işe yarıyordu. Bir süre sonra yere yatıp gelecek planlarını
düşündü, muhtemelen hiç biri gerçekleşmeyecekti, bunun sebebi bir kutuya
hapsolmuş olması değil kelebek etkisinin hüküm sürdüğü bir evrende gelecek
planı yapmanın anlamsızlığıydı.
Ertesi gün kutunun sallanmaya başlamasıyla
siyah gözlüklü kadın irkildi, ayağa kalması üzerine kutunun kapağı açıldı ve kadın, kutunun başındakilere fazla bakmaksızın hemen içinden
çıkmak istedi. “Seni çıkaracağız.” dedi adam. “Beni neden buraya koydunuz?”
diye soran siyah gözlüklü kadın buradan çıkacağına inanmak istemedi. Ama adam
kutuyu ters çevirerek onu inandırdı. Dışarısı, gerçekten de içerisinde metro ve
binalar bulunan bir şehirdi ve insanlar iş yerlerine yetişmek için hızlı
adımlarla yürüyorlardı. “Artık serbest miyim?” diye sordu ama bunu gerçekten merak ettiği için değil yürüyüp yürümemeye karar vermek için
sormuştu. Adam “hayır” diyerek kapağı yeniden kapattı ve devam etti:
“Bu karar
yargıca ait”
“Demek
öyle,” dedi siyah gözlüklü kadın, başını sallayarak “demek ki bir insanı bir
yere hapsetmek ve onun üzerinde yapılabilecek bütün yaptırımlara sahip olmak
bir yargıcın haklarından.” Kadının ne dediklerini tam olarak
anlamayan adam yanındakilere de bakıp evet cevabı niteliğinde başını salladı.
“Yaz tatiline kadar buradan çıkabilecek
miyim?” diye sordu kadın. Adam “Yargıca sorarım” cevabını verdi; “ Siz onu iyi
tanır mısınız?” “Elbette” dedi adam “Bir keresinde onunla market sırasında
beklemiştim.” Siyah gözlüklü kadın içinde bulunduğu beyaz kutunun içinde bir
kapının bulunduğunu ancak o zaman fark etti. Onun şaşkınlığını gören adam
“Evet, burada bir kapımız var.” Dedi, “Fakat buna karşılık buraya hapsettiğimiz
insanlar kapıyı aramaktan çok duvarları yumruklamayı tercih ediyorlar.” “Kapıya
pek şaşmıyorum” dedi siyah gözlüklü kadın, adama kızgın bir ifadeyle bakarak
“Asıl şaştığım beni dikkatsiz bulmanız!” “Yoksa dikkatsiz diyerek sizi
demediğim vakit dilimindeki halinizden daha farklı birine mi çevirdiğimi
düşünüyorsunuz?” diye sordu adam. “Evet” diye yanıtladı kadın “Gerçi sözlerinizle
beni etkileyemediğinizi söyleyemem, ama yakıştırmanızın beni neredeyse çok
öfkelendirdiğini söyleyebilirim. Şimdi ise “
Kadın ansızın konuşmasını kesti, adam
kutunun kapağını açtı ve kadına eğilip fısıldadı: “Şimdi, buradan çıkmanız
gerekiyor.” Kadın ağır ağır bakışlarını kaldırdı ve kapıdan
dışarı çıktığında kendini bir arenada buldu. Bu daha önce yazdığı kitabında
yaptığı mekan tasvirlerinden biriyle tıpatıp aynıydı.
Siyah gözlüklü kadın adama bakıp,
şaşkınlığını yatıştıracak bir cevap almayı umarcasına bir soru soracakken, adam
konuşmaya başladı “Yargıcın buraya gelmesine az kaldı. Mahkemeye çıkacaksın.”
Kadın “Ne suç işledim? Neden beni yargılıyorsunuz?” diye sordu ancak arkasından
gelen sesler onu irkiltmişti, kafasını çevirdiğinde bir mahkeme salonunun
içinde bulunduğunu gördü. Yargıç, hakim, müvekkiller ve şahitler odadaydı,
avukatın bulunması gerektiği yerde ona yolculuk boyu eşlik eden adam
bulunuyordu.
“Hırsızlık suçundan yargılanıyorsunuz!” dedi yargıç.
“Ama ben hiçbir şey çalmadım ki” diye cevap
verdi siyah gözlüklü kadın.
“Bizim mekanımızı alıp kurgunuzda
kullanmışsınız. Hatta zihninizin içinde oraya seyahat bile etmişsiniz!”
“Ama bu nasıl olur?” kadın şaşkınlıktan fal
taşı gibi açılmış gözleriyle hakime baktı.”İnsanları zihnindekilerle
yargılayamazsınız, bu hiç,”
Hakimin tokmağı siyah gözlüklü kadının
sözünü bölmüştü.
“Karar verilmiştir…”
Kadın cezasını çekmek üzere yolculukta
kendisine eşlik eden adam ile birlikte beyaz kutuya doğru yürümeye başladı.
İçeriye girdiğinde kutuda yalnızca birkaç küçük değişiklik vardı; duvarlar
şehrin rengiyle boyanmış ve üç boyutlu bir görünüm kazanmıştı. Kutunun
duvarlarına dokunmak için yürümeye başladığı anda görüntü de kutunun duvarları
ile birlikte kayıyor, kutunun merkezinden ayrılıp duvarlarına dokunmaya imkan
bırakmıyordu.
Kadın eğilip paçalarına bulaşan çamuru
temizledi. Kol saatine baktığında vaktin epey geçmiş olduğunu gördü. Eve gidip
bir uyku çekmek istedi ancak, biraz daha vakit kaybederse iş yerine geç
kalacaktı.
Hızlı adımlarla iş yerine doğru yürümeye
başladı. Birazdan arkadaşlarını gördüğünde konuşmak zorunda kalacağı gündelik
problemleri ve beyaz kutuya kapatılmadan önce de bir kutunun içinde bulunup
bulunmadığını düşünmeye başladı.