28 Şubat 2015 Cumartesi

Kayıp (Amerika) - Franz Kafka



   Kayıp, diğer adıyla Amerika, Kafka' nın yazdığı ilk roman. Ailesi tarafından apar topar Amerika' ya gönderilen Karl Rossman' ın hikayesi. Karl on altı yaşında bir gençtir ve işlediği suçtan dolayı ailesi onu bu cezaya mahkum etmiştir. Gemiye girmesi üzerine sürgün, bulunduğu geminin ateşçisiyle tanışması üzerine de artık onun için macera başlamıştır. Artık onun önünde bazen zengin bazen fakir olacağı, farklı şehirlerde, farklı sosyal statülerde ve farklı yaşam şartlarında bir hayat onu beklemektedir. 

   Franz Kafka' nın muhteşem cümlelerinin ve cümlelere seçtiği muhteşem kelimlerin büyüsüne her ne kadar kapılıp gitsem de benim asıl dikkatimi çeken olay örgüsünün şaşırtıcı bir derecede absürd olması. Kitabı okumayan arkadaşlarımı da düşünerek konuyu daha fazla açmayacağım ama olay örgüsündeki bu saçmalık, insanı kitabın içindeki gönderileri algılayabilmek için epey kafa yormaya itiyor. 

    Kitabı okuyan arkadaşlar bana mail atabilirler, bu konuda tartışmak eminim çok zevkli olacaktır.

Mutlu haftasonları!

22 Şubat 2015 Pazar

Mimlendim!





   Çok sevdiğim ve blogunu severek okuduğum http://kitapsesleri.blogspot.com.tr beni kitap etiketinde mimlemiş, öğrenince çok mutlu oldum. Ayrıca muazzam bir blogu var, ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
   Bu etikete okumaktan çok zevk aldığım Benim de Okuyacaklarım Var, Kitaplarla Beslenmek, Bir Kitap Severin Günlüğü, Hece Cümbüşü, Kitaptan Kaleler ve kendisine özel olarak bir hayranlık beslediğim Yolun Neresindeyim -namı diğer Serrose' yi aynı soruları yanıtlamak üzere mimliyorum.

   Gelelim şimdi soru ve cevaplara;

   1- Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?     Evde yok ama kafamda var. Bazen bir adanın ormanında, bazen soyut bir ortamda, bazen ise uzayın dünyaya en uzak köşesinde. 

   2- Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?
   Hiç farketmez! Mesela şu an yanımda duran iki kitabımın birisinin içerisinde kalem var diğeri ise kaldığım sayfadan ayrılmış bir şekilde ters çevrilmiş duruyor.

   3- Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun? 
   Konunun bütünlüğü açısından bölüm başlarında durdurmak en iyisi. Bölüm yoksa bile en azından sayfa bittikten sonra durdurulmalı.

   4- Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi?
   Gün içerisinde en çok yaptığım iki faaliyet kahve içmek ve kitap okumak olduğu için ikisinin de aynı vakte denk gelmesi şaşırılmayacak bir olay olmalı. 

   5- Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?
   Kesinlikle televizyon izlemek değil. Okuduğum kitabın ağırlığına göre müzik dinlemek olabilir. Mesela kuantum fiziğiyle ilgili bir kitap okurken müzik dinleyebileceğimi düşünemiyorum.
   6- Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?
   Genellikle birden fazla. 

7- Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih edersin?
  Eğer çantamda yer varsa gittiğim her yere kitabımı da götürürüm ama evde okumanın keyfi benim için başkadır.

8- Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksasessizce okunması mı?   Eğer bir romansa, bu yazarın becerisine kalmış bir olay. Bana kalırsa yazar, okuyucuyu okurken okuduğunu unutturmalı ya da tabiri caizse film izliyormuş gibi hissettirmeli.

9- Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar mısın?
  Asla atlamam.

10- Ciltli kitap mı karton kitap mı?
  Kitap Eylemi' nin de dediği gibi: "Kitap olsun da papirüsten de olur!"

11- Kitap yazıyor musun?
   Elbette! Defterlerce hikayelerim, deneme yazılarım, romanlarım var... Daha hiçbirini bir yayınevine yollamadım ama şu an üzerinde çalıştığım roman bitince yollamayı düşünüyorum. Diğerlerini ise en yakın arkadaşıma ben öldükten sonra yakmasını tembih edeceğim ama Franz Kafka beni korkutuyor.



17 Şubat 2015 Salı

Havuz Başı- Sait Faik Abasıyanık


 "sizi bekliyorum. sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak. siz görmeden geçeceksiniz. ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim aleme. dünyayı yeniden kederlerle kuracağım. sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında,
her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım"

      Sait Faik' in 1952 yılında çıkarılmış kült kitabı Havuz Başı; daha önce yayınlanmış ve yayınlanmamış hikayelerden oluşuyor. Kitaba ismini veren hikaye Havuz Başı öyküsü ise hayat sevinci ve masum ve saf duyguları barındırıyor.
   Sanırım bu kitap hakkında söyleyeceklerim yalnızca bu kadar olacak, zira Sait Faik nasıl anlatılır nasıl yorumlanır bilmem ben. Soran olursa güzel, der geçerim. Onun her bir kelimesinin cümlelerle oynadığı oyunu, öykülerin içerisinde verilen iletilerin hissettirdiği duyguları yalnızca okuyanlar anlayabilir çünkü.
   Nasıl bir kitap mı?
   Güzel.



"Bir bahar günü Sait Faik ve Orhan Veli ile birlikte yaptığımız bir Boğaz gezintisini anımsıyorum. Üsküdar'dan Beykoz'a kadar her iskelede Sait beni sınava çekmişti:
'Şu iskeleyi anlatmak gerekse neresinden başlarsın?' Anadoluhisarı İskelesi'nin yanında küçük bir kahve vardır. 'Haydi' dedi, 'mademki hikâyecisin, şu kahvede ilk gözüne çarpan nedir, söyle bakalım?' Baktım üç dört kişi oturmuş, kâğıt oynuyor, kahve içiyor, duvarda birtakım basma resimler... İran şahının, Atatürk'le resmi falan. 'Bu resimleri belirtirim' dedim. Kızdı birden, 'Ulan!' dedi, 'o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya? İşte asıl hikâye o be?' "
-Oktay Akbal-Şair Dostlarım, 1964.





      

16 Şubat 2015 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali


"Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım."

Kürk Mantolu Madonna... Uzun zaman önce okuyup, son zamanlardaki popüleritesine her ne kadar dirensem de dayanamayıp tekrar okuduğum kitap. Eğer şu ana kadar bu kitabı okumadıysanız daha fazla vakit kaybetmemelisiniz. Zira yazarın da dediği gibi, iki saatinizi ömrünüzün birçok senesinden daha dolu daha ehemmiyetli geçirmek sizin elinizde.

Kürk Mantolu Madonna, Maria Puder ve Raif Efendi' nin buruk aşk hikayesi. Aslında tam olarak bir aşk hikayesi sayılmaz; bu içine kapanık, sanatçı ruhlu, çekingen, dışardan sıradanmış gibi görünen ama aslında çok özel bir adamın kikayesi... Kitap öyle ki, Raif Bey' i okumuyorsunuz, Raif Bey oluyorsunuz adeta. 

Kitapta en çok dikkat çeken nokta karakterlerin psikolojik durumlarının çok iyi tahlil edilmiş olması. Kurgudan çok betimlemeler ve yazarın aforizmaları göze çarpıyor.  Süsten uzak, sade ve şiirsel bir dil hakim. Bana kalırsa Kürk Mantolu Madonna bir kitap değil, bin kitap...

"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin."

"Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?
Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?"

"Her gün odamda oturuyor, kitap okumaya çalışıyordum. Bir tek harfini bile fark etmeden sayfaları çeviriyor, bazen, dikkat etmeye azmederek baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka yerlerde dolaştığını görüyordum."